Datça, Knidos geçişi zorlu olabiliyormuş o yüzden havanın ve denizin en sakin olduğu günü belirleyip sabah 6’da, gün doğarken Bodrum’dan yola çıktık.
Bodrum’dan Datça’ya en kısa yoldan gitmek isterseniz, Kos adası arada kaldığı için, Yunan sularına girmek zorunda kalıyorsunuz.
Aslında karaya çıkmadığınız veya demir atmadığınız sürece başka bir ülkenin karasularına girme hakkınız var. Ama Yunan sahil güvenliklerden çekindiğimiz için, yolu uzatıp, kırmızı çizginin batısına hiç geçmedik. İyi ki de öyle yapmışız çünkü bizden iki saat önce yola çıkan bir tirhandili sınırın Türk tarafında olmasına rağmen taciz etmişler.
Gün 54 Knidos
Mart ayında ilk defa karavanla geldiğimiz, deniz fenerine yürüyüp geçen gemileri izlerken iç geçirdiğimiz, Knidos’a beş ay sonra kendi teknemizle gelebilmek gerçekten çok heyecan verici oldu.
Knidos antik kentinin binlerce yıldır kullanılan limanında bir gece kaldık. Hava yeniden bozacağı için ertesi gün direk Palamutbükü’ne geçtik.
Gün 55 – 63 Palamutbükü
Turistik bir yer olmasına rağmen liman bağlanma ücretleri çok uygundu. Biz de hava geçene kadar dokuz gün orada kaldık. Palamutbükü sevimli, küçük bir kasaba; denizi de çok güzel. Knidos’ta tanıştığımız, tirhandili arkadaşlar da burada kalmaya karar verince hiç sıkılmadık. Hatta bir gün UKKSA, Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisini ve çevre koyları gezmeye gittik.
Gün 64 Datça Merkez
Datça limanının kuzeyindeki Kumluk plajına demir attık ve bir gece alargada kaldık. Ozan dingi ile karaya çıkıp 30 lt yakıt tankımızı doldurup geldi. Tankı tekneye alırken elimden kayıp ayağıma düşürünce apar topar içeri girdik, buz koyduk. Aradan yarım saat geçmişti ki telefon çaldı. Arkadaşlar botunuzu bulduk getiriyoruz dediler!?!? İlk başta şaka yapıyorlar zannettik ama bot dışarıda değildi. Meğer Ozan panikle halatını kenara tutturduğu için kurtulup rüzgarla açılmış. Hatta ilk önce yakındaki başka bir tekne fark etmiş, almış geri getiriyormuş, sonra arkadaşlar görüp devralmışlar. İyi ki dinginin üstüne teknemizin adını yazmışız.
Gün 65 Bencik Koyu – Selimiye
Datça’dan sabah güneş doğarken yola çıktık ve muhteşem bir gün doğumuna şahit olduk.
Öğlen saatlerinde Bencik koyuna vardık. Yemyeşil, Ağaçlık bir koy ama 15 metre civarına demir atmak gerekiyor. Bizim de elektrikli ırgatımız olmadığı için arkadaşlar demir atıp koltuk aldı biz de onlara bordaladık. Ama ne yazık ki bir süre sonra rüzgarın bizi karaya doğru bastığını fark edince mecbur koyun öbür tarafına demir atmak zorunda kaldık.
Su pek berrak değildi, dip de gözükmeyince suya girip yüzmedik.
Yanımıza bir sürü gulet gelip gitti ama en sonuncusu zincirini bizim zincirin üzerine sermiş. Biz bunu ancak Ozan Çapayı elle toplamaya çalışıp yapamayınca fark ettik! ilk başta derinlik yüzünden zorlandığını düşündük, sonra kayalara takıldı sandık ve baya uğraştık. Son ihtimal Gulettekileri uyardık, sağ olsunlar hemen toplanıp açıldılar ama Ozan’ın elleri artık tutmuyordu. Hemen halatın ucunu vinçe sarıp zincire gelene kadar çektim, böylece zincirin yaklaşık yedi metresini sudan çıkarmış, çapayı da yerden kaldırmış oldum (zincir 20 metre, devamı halat). Geri kalanı da beraber toplayıverdik. Etrafımızdakiler bizden çok sevindi, alkışlar falan 🤣🤦♀️.
Bu da bizim derin ve dibi gözükmeyen koylara son demir atışımız oldu. Geceyi geçirmek için Selimiye’ye geçtik