Kanchanaburi
Şimdi bakıyorum da Kanchanaburi ve Şelalelere toplamda dört defa gitmişiz. İkisinde Türkiye’den gelen misafirlerimizle, ikisinde de haftasonu şehirden kaçıp kafa dinlemek için. Nehir kenarında ve yeşillikler içindeki bu güzel Kasabayı tek seferde gezelim desek, çevresi ile birlikte üç gün ayırmak lazım.
İlk gidişimizde yaptıklarımızı anlatacağım çünkü yeni bir yeri keşfetmenin heyecanı çok başka oluyor.
İlk gün Smiley Frog’daki odamıza yerleştikten sonra bisiklet kiralayıp Kasaba’yı keşfe çıktık.
İlk durağımız olan Kwai Köprüsüne vardığımızda, meşhur Ölüm Treninin gelmesine az kaldığını öğrenince köprünün üstüne çıkıp beklemeye karar verdik. Tabi ki bizimle aynı fikri paylaşan onlarca insanla birlikte!
Sonrasında köprünün yanında, nehir kenarındaki Jeath savaş müzesini gezdik.
Müze’den çıktıktan sonra nehir boyunca tarlaların arasında dolaşmaya başladık. Jackfruit meyvesini de dalında ilk defa burada gördük. Karpuz büyüklüğünde ve dikenli olan bu meyvenin ağaçta yetişiyor olması inanılmaz! Resimde ağacın 2-3 metre önündeyim, ona rağmen mevye kafam kadar gözüküyor!
Erawan Milli Parkı ve Şelaleleri
İkinci günün sabahında Erawan Şelalelerine gitmek için erkenden kalktık. Ocak ayı olduğu için hava hala serindi.
Önce tuktukla merkezdeki Otobüs terminaline, oradan da Otobüsle Erawan’a doğru yola çıktık.
Yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra Milli Parkın girişinde indik. Girişteki otoparkta küçük restoran ve marketlerden yiyecek ve içeceklerimizi aldıktan sonra şelaleye doğru yürümeye başladık. Bir kilometre düz asfalt yolda yürüdükten sonra şelalenin birinci kademesine ulaştık. İkinci kademeden sonra piknik yapmak yasak o yüzden uygun bir yerde oturup yemeğimizi yedikten sonra yürüyüşe devam ettik. Bu noktadan sonra aslında plastik şişe de yasak ama şişe sayısına göre depozito ödeyip, dönüşte gösterirseniz paranızı geri alabiliyorsunuz. Bence çok etkili bir yöntem çünkü yürüyüş rotası ve şelalerin etrafı tertemizdi.
Şelale 7 kademeden oluşuyor. Dördüncü kademeye kadar çok rahat çıktık ama sonrası biraz zorlu, en azında spor ayakkabı giymek lazım. Arada bol bol yüzme molası da verdik tabi. Suyun rengi çok güzel, soğuk ama yürüyüş yaptıktan sonra serinlemek iyi geliyor.
Bir de her yerde maymunlar var. Özellikle de yemek yerken geliyorlar. Şu şapşikle geri dönüş yolunda karşılaştık. Mola verdiğimiz yerde arkadaşın çantasını karıştırmaya başladı, içindeki muzun kokusunu almıştı çünkü.
Bir de öğrencilerimle karşılaştık. Meğer okul gezisi varmış o haftasonu!
Çok keyifli bir gün oldu ama öğleden sonra birinci seviyeye geri dönerken kalabalık çok artmıştı. İyi ki erken gitmişiz. Saat 16:30’daki son otobüse de yetiştik, o da süper oldu. Yoksa otostoptan başka çaremiz kalmayacaktı!
Bu arada Antalya’daki Kurşunlu şelalesi, hem suyun rengi hem de doğası ile buranın minyatür versiyonu gibi ama yüzmek yasak.
Hostelimize tam gün batımında vardık. Burada gün batımları çok güzel oluyor.
Ölüm Treni, Wampo Viyadüğü ve Khwae Noi Nehri
Bir kaç ay sonra Kanchanaburi’ye tekrar gittiğimizde günü birlik bir tura katıldık. İlk önce Hellfire Pass denilen Tayland-Burma ölüm treni yolunun esirlere elle kazdırdıkları kısmına gittik ve müzeyi gezdik.
Burdan sonra ünlü Wampo viyadüğünün başladığı noktaya gittik. Muhteşem, kartpostal gibi bir manzarası var.
Resimde nehir kıyısındaki yeşil çatılı evlerin hepsi su üstünde yüzüyor. Hatta biz de bir kaç defa buna benzer odalarda kaldık.
Sonra da gezinin en güzel kısmı olan, önceki gelişlerimizde Kwai köprüsünde gördüğümüz trenle dönüş yoluna çıktık.