Similan Adaları Milli Parkı
2009 Mart ayında, Tayland’daki ilk yılımızın sonunda, Similan adalarına gitmeye karar verdik. Ana karadan yaklaşık 60 kilometre uzakta olan bu adalara sadece tekne ile gidilebiliyor. Milli Parkın uygun fiyatlı bir teknesi vardı ama hem 4 saat sürüyor hem de bizim kalacağımız adaya uğramıyordu. Biz de Jack Similan tura telefon açıp durumu anlattık. Turlardan birine katılırsak bizi istediğimiz adaya bırakıp, istediğimiz gün geri alabileceklerini söylediler. Adalar Mu Ko Similan Milli Parkının bir parçası olduğu için, resmi websitesinden rezervasyon yaptırmamız gerekti. Milli Park merkez ofislerinin ve bungalowların olduğu 4 numaralı ada yerine, sadece çadır kampı olan 8 numaralı adada kalmaya karar verdik.
Adalara giden turlar Thap Lamu iskelesinden kalktığı için Bangkok Mo Chit – Kuzey Otobüs Terminalinden Thap Lamu’ya giden gece otobüsüne bindik. Yol 12 saatten fazla sürdü ama en azından bizi limana çok yakın bir yerde indirdiler.
Adalara Yolculuk
Günübirlik turun rotası aşağıdaki gibi kuzeyden güneye kırmızı okları takip ediyor.
Mesafe uzun ve açık denizde olduğu için turların hepsi büyük hız tekneleri ile yapılıyor, biraz zıplamalı hoplamalı ama kesinlikle değer.
Bizim haricimizdeki herkes günübirlik tur için Phuketten gelmişti.
Kalacağımız adaya gitmeden önce bir çok yerde yüzme molası verileceği için ıslanmasın diye bizim çantaları kapalı bir yere koydular. Öğlene kadar bol bol yüzdük, çok güzeldi ama kalacağımız adaya geldiğimizde nutkumuz tutuldu.
Similan No.8
Tayland’da bir çok farklı adaya gittik, daha güzel deniz altı yaşamı veya muhteşem zümrüt yeşili sular bulabilirsiniz ama böyle bir mavi başka yerde yok. Kumsal da pudra gibi yumuşacık ve bembeyazdı. Çıplak ayakla basınca irmik üstünde yürüyormuşsun hissi veriyordu.
Hep beraber öğlen yemeğimizi yedikten sonra bizi adada bırakıp tura devam ettiler. Rehber cep telefonu numarasını verip, bir gün önceden haber verirsek dönüşte sıkıntı olmayacağını söyledi.
Çadırımızı kurup hamakları astıktan sonra keşfe çıktık. Adada milli parkın küçük bir ofisi, kendilerine ait bir kaç bungalow, yemek pişirilen açık bir mutfak ve piknik masaları vardı. Duş ve tuvaletlerin olduğu bina biraz içeride kalıyordu ama tertemizdi. Adada elektrik yoktu, sadece akşam 18:00 – 21:00 arasında jeneratör çalıştığında elektriğimiz oluyordu. O da fotoğraf makinemizi şarj etmeye yetiyordu zaten. Yemeklik malzemeler her sabah taze geliyordu. İçecekleri de buzun içinde soğuk tutmaya çalışıyorlardı.
Bizim haricimizde sadece iki üç çadır daha vardı. Öğlen turlar gittikten sonra bütün ada bize kalıyordu. Dalış tekneleri ve yatlar da genelde koyun girişine demirliyorlardı.
Muhteşem gün batımlarına şahit olduk.
Hava kararırken keşiş yengeçleri de karaya çıkmaya başlıyordu. ilk defa gördüğümüz için çok ilgimizi çekti, kafa lambaları ile bir saat peşlerinde dolaştık herhalde. Bir tanesinin yeni bir deniz kabuğunu denedikten sonra, beğenmeyip eskisine geri dönmesine şahit olduk! O yumuş totosunu kabuğun içine sokup farklı pozisyonlar denemesi! Çok şirinler!
İlk bir kaç gün kendimizi pek yormadık. Her sabah kahvaltıdan sonra milli parkın botu ile adanın etrafında farklı bölgelerdeki mercanları dolaşıp 3-4 saat şnorkel yaptık. Mercanlar, rengarenk balıklar, deniz kaplumbağaları hiç sıkılmazsın.
Öğlen yemeğinden sonra 2-3 saat hamak keyfi, kitap okumaca ve tabi ki öğlen uykusu!
Öğleden sonra da plajda takılıyorduk.
Doğa Yürüyüşü
Dördüncü günümüzde adanın içlerine doğru yürüyüş yapmaya karar verdik. Rota işaretliydi ama uzun zamandır temizlenmemişti. Yaklaşık bir saattir yürüyorduk ki Ozan beni durdurup 3 metre ileriyi işaret etti. Rotanın tam üstünde, yere düşmüş bir palmiye yaprağının yanına kıvrılmış yeşil asya engereğini ancak o zaman görebilidim. Yaklaşık beş dakika bakıştıktan sonra saldırmayacağına kanaat getirip yolumuza devam ettik. Ama daha on dakika olmamıştı ki etrafımda vızırdayan şeylere istemsiz elimi savurunca önce avucumun içinden sonra da omzumdan sokuldum. Herşey çok hızlı gelişti! Anında şişmeye başladı ve canım o kadar çok yanıyordu ki acıdan tansiyonum düştü. Arıya benziyorlardı ama tropikal bir adadaydık emin olmadık. Bir şekilde geri döndük, yarım saatte! Bu arada elim ve omzum iyice şişip morarmıştı. İlkyardım odası 4 numaralı adadaydı, ama beni sokan siyah şeyin eşek arısı olduğunu, bu saate kadar bişey olmadıysa artık daha kötü bir reaksiyon göstermeyeceğimi söylediler. Vee şişliği alsın diye üstüne her derde deva “Tiger Balm” sürdüler!
Hakikaten 3-4 saat sonra acısı hafifledi ama bu bize ders oldu bir daha tropik ormanlara rehbersiz girmedik. Ertesi gün hem sağlık görevlisini görmek, hem de tur rehberini aramak için 4 numaralı adaya geçtik çünkü sadece orada telefon çekiyordu.
Similan No.4
Bir haftanın sonunda gelen tekne ile hem dönüş yoluna çıktık hem de turun geri kalanını tamamladık. İlk gidişimizde tadını çıkaramadığım 4 numaralı Ko Miang adasında bol bol yüzdük, kalabalıktı ama denizi çok güzeldi.
Öğleden sonra Thap Lamu’ya vardığımızda bu saatten sonra Bangkok’a otobüs bulamayacağımızı söylediler ama sağolsunlar turun minivanı ile bizi Phuket’e bıraktılar.
Phuket
Herkes Surin plajında inince mecbur bizi de orada bıraktılar. Ama fiyatlar çok yüksekti. Sırtımızda çantalarla kaldık, o saatten sonra başka yere de gidemezdik. En son bi bakkala sorduk ne yapabiliriz diye. Bir kaç kişiye sorduktan sonra normalde sezonluk kiralanan boş bir apart bulup bizi yerleştirdiler. Hatta ertesi gün otobüs terminaline uygun fiyata nasıl gideceğimiz de tarif ettiler. Wooden bus – ahşap otobüs dedikleri kamyonetlere bindik. İlk durağa varmak için 20 dakika yürümemiz gerekti ama taksi ile en az 600 baht vereceğimiz yola 20 baht verdik!
Otobüs biletimizi alıp çantaları yazıhaneye bıraktıktan sonra akşama kadar boş vaktimiz kaldı. Phuket kasabasında biraz dolaştıktan sonra yine ahşap otobüslerle Patong Plajına geçtik.
Phuket yaşamak için güzel bir şehir ama tatil için fazla kalabalık ve gürültülü olduğunu düşünüyorum. Özellikle de doğa ile başbaşa geçen bir haftadan sonra!