Bologna’dan Floransa’ya
Atina’dan Bologna havalimanına saat 11:20’de indik. İnternetten 2 gün kala almamıza rağmen, günlük sadece 16 euroya kiraladığımız Fiat 500L’imizin işlemlerini tamamlayıp hemen yola çıktık.
Floransa
Otelimiz Floransa’nın tarihi merkezinin tam ortasında, Piazza Santa Trinita meydanında olduğu için önceden iletişime geçip park yerini ayarladık. Normalde ZTL permiti olmayan, yani bu bölgede yaşamayanlar, gününe göre ya hiç giremiyor ya da bir kaç saatte dışarı çıkması gerekiyormuş. Otelin hemen yanındaki anlaşmalı otopark günlük 25 euroya, bu süre dolmadan, senin için arabayı dışarıdaki bir otoparka bırakıp istediğin saatte geri getiriyor. Yoksa cezalar çok yüksekmiş.
Otelimizin konumu çok iyidi, her yere yürüme mesafesindeydi. Başka şansımız da yoktu zaten. Antalya Kaleiçi’ne araba ile girme gafletinde bulunmuş olanlar varsa çok iyi anlayacaklar, daha kötüydü! Bazı sokaklar o kadar dardı ki aynaları kapatıp geçtik!
Eşyaları odaya atıp vakit kaybetmeden kendimizi dışarı attık. Günlük güneşlik bir gün olmasına rağmen yüksek binalar ve dar sokaklar olduğu için öğleden sonra güneş sokağa ulaşmadığı için Aralık ayı soğuğunu iliklerimize kadar hissettik. Tabiki ilk iş Floransa Katedraline gittik.
Sonra da karnımızı doyurmak için, arkadaşımızın önerdiği,San Lorenzo Basilikası’nın oradaki bir restorana gittik.
Çok cici bir mekandı, raviolisi de muhteşemdi. Bir de domates çorbasının her yerde aynı anlama gelmediğini öğrendim 😅 bebek maması kıvamında makarna sosu diyim, tadı güzeldi ama.
Yemekten sonra hava kararana kadar, hedef belirlemeden, sokakları dolaşıp her bir köşesine hayran kaldık bu şehrin. Sanki zaman yolculuğu yapmış gibi hissettim.
Hava kararıp dolunay yükseldikten sonra tekrar dışarı çıkıp otelimizin yanındaki Ponte Santa Trinita köprüsünden manzarayı izlemeye gittik. Tabi cep telefonu manzaranın hakkını vermiyor ama muhteşemdi.
Nehrin öbür tarafındaki Palazzo Pitti’ye de yürüdükten sonra artık soğuktan burnumuz düşmek üzereydi. Açık bir pastaneye girip tatlı ve kahveyle içimizi ısıtmaya çalıştık. Garson kız Türk olduğumuzu öğrenince biraz muhabbet ettik, hatta o kadar çok gelen varmış ki bir kaç kelime Türkçe bile öğrenmiş 😊
Otelimiz
Üç gece kaldığımız Parione Uno tarihi bir binanın en üst katında çok cici bir butik oteldi.
Avrupa’ya İlk Adım – Neye Niyet Neye Kısmet – ilk yazıya dönmek için tıklayın