Bangkok’tan Karayoluyla Siem Reap ve Beklenmedik Yol Arkadaşları
Bangkok’da yaşadığımız dönemde 4 gün boşluk yakalayınca Kamboçya’daki Angkor tapınaklarına gitmeye karar verdik. Karayolu ile gideceğimiz ve vizemizi sınır kapısından alacağımız için önceden program/rezervasyon yapmadık. Belli olan tek şey Mo Chit – Kuzey otobüs terminalinden saat başı kalkan Aranyaprathet otobüsüne bineceğimizdi. Otobüs yolculuğu 5 saat sürüyordu ama yola çok erken çıktığımız için yolun çoğunu uyuyarak geçirdik.
Otobüsten inmeden hemen önce önümüzdeki koltukta oturan Amerikalı kız sınır kapısında dolandırıcılığın çok olduğunu, tek başına biraz tedirgin olduğu için bizimle beraber geçip geçemeyeceğini sordu. Hep birlikte Rong Khlua sınır marketine geldiğimizde, aynen dediği gibi, acenta olduklarını ve fahiş fiyatlı vize hizmetlerini almazsak vize almamızın çok zor olacağını idda eden tipler etrafımızı sardı. Hiç muhattap olmadan ülkeden çıkış işlemleri için Tayland gümrüğüne girdik.
Sırada beklerken bu sefer de Koreli bir kız yanımıza yaklaşıp otobüs yerine dört kişi taksi tutup Siem Reap’a gitmeyi teklif etti. İşlemlerimiz bittikten sonra hep beraber Kamboçya gümrüğüne yürüdük. Vize ücreti normalde 30 dolar ama ücreti Thai bahtı olarak ödemenizi istiyorlar ve o kadar saçma bir kurdan hesaplıyorlar ki fiyat 45 dolara kadar çıkabiliyor! Tabi para üstü gümrük memurlarının cebine gidiyor. Adamın o günkü ruh hali ve senin nereli olduğun çok önemli. Mesela bizden sonra geçen Asyalılardan 900-1000 Baht alırken bizden 1500 baht aldılar. Olan Koreli kıza oldu tabi, yanlız geçse kesin o da az ödeyecekti. Sınırdan geçtikten sonra ücretsiz servislerle bizi Poipet otobüs terminaline götürdüler. Oradan da bir taksi ayarlayıp Siem Reap’a doğru yola çıktık.
Siem Reap’a vardığımızda ilk iş Alison’ın Lonely Planet gezi kitabından bulduğu bir hostele yerleştik. Sonra da bizi Angkor’a götürecek birilerini bulmak için dışarı çıktık.
Angkor Tapınakları 1. Gün
Bizi gün batımı için Angkor’a götürecek bir Tuktukla 8 dolara anlaştık. Tabi adam ağzını 20 dolardan açtı ama kızlar çok iyi pazarlık yaptı “abi bak üç gün seninle gezicez, sürümden kazanırsın…ajzjhjhhıhı”. Tabi beni bıraksan muhtemelen 21 dolara falan anlaşırdım! 😂
Park girişinde direk 3 günlük Pass aldık ki sonraki günlerde bilet sırası beklemeyelim. Gün batımını izleyeceğimiz Phnom Bakheng tapınağı Angkor Thom’un güney girişine yürüme mesafesindeydi. Vaktimiz de olunca içeri girmeden önce durup biraz fotoğraf çektik.
Çok güzel bir gün batımına şahit olduk … doğa ve tarih ile başbaşa diycem ama tipimiz şöyle tabi:
Sabah gün doğumunu izlemeye gideceğimiz için akşam yemeğinden sonra fazla oyalanmadan yattık.
Angkor Tapınakları 2. Gün
Yola çıktığımızda hava hala karanlıktı ama Angkor Wat’a vardığımızda insanlar çoktan toplanmaya başlamıştı bile.
Biz 2010 yılında gitmiştik ve resimdekinin kalabalık olduğunu düşünmüştük ama az önce 2016’da giden bir çiftin videosunu izledim ve inanamadım, kalabalık 10 katı falan!
O kadar güzel bir gün doğumu oldu ki uykusuz kalmaya değdi doğrusu. Gerçi eminim ki bu manzaraya karşı her gün doğumu ayrı güzel oluyordur.
Sabah erken gelmemizin bir avantajı da kalabalığa kalmadan rahat rahat gezip fotoğraf çekebilmek oldu.
Öğlen yemeğinden sonra sırada Angelina Jolie’nin Lara Croft: Tomb Raider filmi ile ünlenen Ta Prohm tapınağı vardı.
Dışarıdan bakınca diğer tapınaklar gibi gösterişli olmasa da içeri girdiğiniz anda karşınıza çıkan taş duvarlarla iç içe geçmiş ağaçlar gerçeküstü hissi veriyordu. Sanki SG-1 ekibiyle yeni bir uygarlık keşfetmiş gibiydik!
Sadece iki tapınak gezmiş olsak da sıcakta baya yol yürümüştük. Ancak 1-2 saat uyuduktan sonra kendimize gelip yemeğe gidebildik. Tayland’da olduğu gibi burada da sokak yemeği kültürü var. Oldukça da lezzetli.
Akşam yemekten sonra gittiğimiz barlardan birinde, Alison elinde tavlayla gelip “bu oyun ne biliyormusun? Çok eğlenceli oynayalım mı?” diye sorunca ben de kızın hevesini kaçırmamak için “abi bu bizim ata sporu” diyemedim 🤣 biraz biliyorum dedim. Sonuç 6-0 olunca hevesi kaçtı tabi!
Angkor Tapınakları 3. Gün
Güne Angkor Thom içindeki tapınaklarla başladık. İlk olarak kuleleri ve devasa yüz kabartmaları ile Bayon Tapınağı.
Sonrasında Baphuon Tapınağına geçtik. Devasa Yatan Budha tadilatta olduğunu için resmini koymuyorum.
Oradan da yürüyerek Terrace of the Elephants – Fillerin Terası ve Terrace of the Leper King’in olduğu meydana geldik.
Teraslar iç içe duvarlardan oluşuyordu ve duvarlara oyulmuş mitolojik figürlerle bezenmişti.
Sonrasında aracımıza binip Preah Khan tapınağına geçtik.
Bu tapınaktan sonra Angkor’dan ayrılıp çevre köyleri gezmeye gittik.
Ama ilk önce yol üstündeki bir restoranda durup öğlen yemeği yedik. Ozan menüde mangalda kurbağayı görünce hemen sipariş verdi. Tabi biz üç kız direk ıyyyy o ne yaaa şeklince fikrimizi belirttik 🤣
Ama yemekler geldiğinde o kadar güzel koktu ki tadına bakayım dedim, sonuç… yarısını ben yedim. Tadı körpe tavuk gibiydi ve çok lezzetliydi. Bu arada sadece su kurbağası yeniyormuş.
Muson Mevsiminde sular yükseldiği için evler hep direkler üstündeydi. Tayland’da da evleri bu şekilde inşaa etikleri için yadırgamadım ama yüzen okul çok ilginç geldi. Su az olduğu için belli olmuyor ama resimdeki okul ve yanındaki diğer binalar mavnaların üstüne inşaa edilmiş ve yüzüyordu.
4. Gün Bangkok’a Dönüş
Son gün hep beraber kahvaltı ettikten sonra önce Alison’u Phnom Penh minibüsüne bindirdik sonra da Sonia ile beraber taksi ile Tayland sınırına gittik.
Biz Bangkok’a evimize dönerken Sonia da, Alison gibi, tekbaşına çıktığı Güneydoğu Asya gezisine devam etti. Sanki beklenmedik yol arkadaşları değil de önceden planlamış gibi aynı otelde kaldık, sabah akşam beraber gezdik ve çok eğlendik. Unutulmaz bir gezi oldu.