Motorsiklet ile Ulaşım
Bence Türkiye’de motorsiklet çok tehlikeli çünkü kimse araba kullanırken motorları hesaba katmıyor, acaba motorlu varmıdır diye aynaya biraz daha uzun bakmıyor. Hatta yanından geçiyor diye sıkıştıran bile var. Ama Bangkok’da durum farklı. Motorsikletler her yerde olduğu için insanlar alışmış. Mesela iki araba hiç bir zaman birbirine çok yaklaşmıyor ki aradan motorlar geçebilsin ya da arkadan gelen varsa arayı açabilmek için sık sık aynasına bakıyor. Kırmızı ışıkta arabalar çok geride duruyor böylece aralardan geçen motorsikletler en önde durabiliyor. Yeşil yanana kadar önde toplanan motorsiklerin sayısı rahatlıkla 50-60ı bulabiliyor.
İlk başlarda korkuyordum ama üç yılın sonunda o kadar rahatlamıştım ki bir kaç defa Ozan’ın arkasında uyuya kaldım!
Tabi Siam bölgesine hiç kendi motorumuzla gitmedik çünkü Kurtköy’den Taksim’e gidip gelmek gibiydi! Trafiğin içinde 45 dakikadan fazla çok yoruyor.
Toplu Taşıma ve Motorsiklet Taksiler
Bangkok’da toplu taşıma sistemi çok başarılı, Sky Train’den Metro’ya, son model klimalı otobüslerden uygun fiyatlı ama yavaş ve sıcak halk otobüslerine, semt içi ulaşımı sağlayan long tail denilen arkada asker usulü iki sıra oturulan üstü kapalı kamyonetlerden, her sokak başında bekleyen mahalle aralarına giden motorsiklet taksilere kadar her bütçeye uygun seçenek mevcut. Gideceğim mesafeye göre hepsini kullandım. Hatta işe gideken iki vesait yapıyordum 40 dakikalık bir klimalı otobüs yolculuğundan sonra 5 dakika da motorsiklet taksiye biniyordum. Şimdi iki çekinceniz olabilir:
İlki, hiç tanımadığınız bir adamın arkasına oturmak. Şunu söylemeliyim kendimi en güvende hissettiğim, kafamın en rahat olduğu ülke Tayland. Turkiye’deki durumumuz malum, hele bir de yapancı olduğun kabak gibi belliyse en iyi ihtimalle rahatsız edici bakışlara maruz kalırsın. Sonuçta motorsikletli taksileri halkın alt tabakasından, eğitimsiz insanlar kullanıyor, yontulmamış olmalılar değil mi! Değil! Çünkü karşılıklı saygıya dayanan bir kültürleri olduğu için fakir, okumamış vb hiç farketmiyor çünkü eğitim aileden başlıyor!
İkincisi, temiz mi ki bu adamlar bütün gün sokakta, motor tepesindeler! Belki kıyafetleri eskidir ama emin olun bizden temizler. Adamlar sabah akşam banyo yapıyor, kokulu pudralarını sürüyor. Hepsi mis gibi kokuyor! Klimasız otobüs tıklım tıklım, bir kişi ter kokmuyor. Evsizler bile sabah erken saatlerde ya derelerde ya da süs havuzlarında yıkanıyor. Bizim gibi onlar da evlerine ayakkabı ile girmiyor. Hatta eskiden her evin girişnde bir kova su olurmuş, eve gelen ayağını yıkayıp içeri öyle girermiş.
Tayland’da Sinemaya Gitmek
Tüm kapalı alanlarda olduğu gibi sinema salonları da çok soğuk. Arada çıkar ısınırım diyorsan o da yalan, çünkü ara verilmiyor. Ama istersen film devam ederken gidip gelebiliyorsun. Bizim haricimizde herkes bu durumu normal karşılamıştı, sanırım çoğu ülkede böyle. Benim için çok zor tabi, planlı bir şekilde gidiyorsak 1-2 saat öncesinden su içmeyi bırakıyordum! Ama asıl farklı olan bütün sinema salonlarında reklamlar bitip film başlamadan önce Kral Bhumibol Adulyadej’nin Kraliyet Marşının çalması ve herkesin ayakta saygı duruşunda durmasıydı.
Aslında Thailerin, hayatı boyunca halkının refahı ve gelişmesi için çalışmış olan Bhumibol’u bu kadar sevmesine ve saygı duymasına şaşırmamak lazım. Kraliyetin bitmesini isteyen Kırmızılar bile Krallarını çok seviyor ve saygıda kusur etmiyorlardı. 2016 yılında vefat ettiğinde ben bile üzülmüştüm.
Protestolar
25 Kasım 2008’de Sarılar – Yellow Shirts, hükümeti protesto etmek için Suvarnabhumi uluslararası havalimanını işgal edip oturma eylemine başladılar. Ertesi gün de Don Muang havalimanını ele geçirdiler. Bunun üzerine, Hükümet taraftarı Kırmızılar – Red Shirts da Sarılara karşı çeşitli saldırılarda bulundu. Bir hafta sonra hükümet Anayasa mahkemesi tarafından fes edilene kadar tüm uçuşlar durdu. Bu süre boyunca turistler ülkede mahsur kaldılar. Hatta günler sonra Büyükelçiliğimizin girişimiyle, ilk ve tek uçuşu askeri bir havalimanından THY yapmıştı.
Kendilerinden olan hükümet düşünce, bu sefer de Kırmızılar protestolara ve eylemlere başladı. Mart 2010’da binlerce Kırmızı Bangkok’un en gözde alışveriş merkezlerinin ve iş merkezlerinin olduğu bölgeleri işgal etti. Aylarca orada kalıp protestolarına devam ettiler. 19 Mayıs’ta ordu bölgeyi boşaltmak için müdahale edince olaylar büyüdü. Binlerce insan yaralandı, onlarca insan öldü. Alışveriş merkezleri yağmalandı ve yandı.
Biz bu süre boyunca o tarafa hiç gitmediğimiz için olayları sadece haberlerden takip ettik. Ama olayların etkilediği alan git gide genişliyordu ve buralara da sıçrayacak herhalde dediğim iki şey yaşadım.
İlki, Kao San bölgesinden motorsikletle eve döndüğümüz bir gece yağmur yağmaya başlayınca, yağmurluklarımızı giymek için bir yaya üst geçidinin altında durduk. Tam çantama uzanmıştım ki gözüm yolun karşısına kaydı. Polis arabasının kaputu, akan bir sıvı ile alev almış birisi koşarak uzaklaşıyor! Yağmuru falan unuttuk direk topukladık tabi.
İkincisi de, ordu müdahalesinden önceki gün akşam sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Okulu erken kapatıp bizi eve yolladılar. Otobüs bir türlü gelmeyince taksiye binmeye karar verdik ama Bangkok merkez istikametine gittiğimiz için taksiciyi ikna etmeye çalışırken baya bir dil dökmek zorunda kaldık. O gün gerçekten korkmuştum.