Sarp Sınır Kapısında
Karadeniz turumuzun 9. ve ilk yağmurlu gününde, haftasonu kalabalığına kalmamak için Perşembe günü Sarp sınır kapısına doğru yola çıktık. Kime sorsak bu malzemelerle gümrükte büyük sıkıntı yaşayacağımızı söyledi. İnternet’te de kamp malzemesi ve paraşütlerle sınırdan geçmekle ilgili aydınlatıcı bir bilgi bulamadım. Hatta sorarlarsa diye envanter bile çıkardım! Hopa’dan geçerken Ziraat bankasını görünce, onlara soralım bari dedim. Neden? bilmiyorum 🙂 içime doğdu herhalde. İçerideki memur sağ olsun biraz da olsa içimi rahatlattı (ailenin panik insanı benim çünkü 🙂 ). Ayrıca, buradan döviz almaya gerek olmadığını TL’yi sınırı geçtikten sonra her yerde rahatlıkla LARİ’ye çevirebileceğimizi sınıra yakın yerlerde kurların çok düşük olduğunu da onlardan öğrendik.
Son girdiğimiz tünelden çıkar çıkmaz kendimizi sınır kapısının önünde bulduk. Yani sadece 3-4 araba var kuyrukta! Tam ne kadar şanslıyız millet 4 saat kuyrukta bekliyormuş derken Polis memuru sola dönüp ilerlememiz için bize işaret etti 🙁 Sola döner dönmez sırayı gördük, çift sıra, git git bitmiyor 🙂 Kuyruğun sonuna geçtiğimizde saat 14:30 du. İlk Gümrük Polis memuruna ulaşmamız 3 saati buldu. Bu arada mutfak arabada olduğu için 🙂 karnımız doyurduk ve telefona yüklediğimiz Doktor Who dan bir kaç bölüm izledik 🙂
Türk tarafında arabamızı aramaya gelen Polis memuru, arabada kamp malzemeleri ve paraşütler olduğunu öğrenince önce biraz şaşırdı ama sonra gülümseyerek geçebileceğimizi söyledi. Çıkış pulu ve pasaport işlemlerinden sonra sınırı geçtik. Gürcistan tarafında beni arabadan indirdiler. Ben terminal tarafına geçerken Ozan da araba ile devam etti. Ben havalimanlarındaki gibi güvenlik ve pasaport kontrolünden geçip dışarıda Ozan’ı beklemeye başladım. Bu arada Ozan’ı da arabayı aramak için sağa çekmişler. Görevli İngilizce bilmediği için arabadakilerin ne olduğunu, özellikle devasa paraşüt çantalarını, anlatabilmek için Instagram’daki resimlerimizi göstermiş 🙂 . Saat 18:30 gibi ikimizde hiç bir problem yaşamadan sınırı geçmiştik.
Batum
Yol boyunca her yer okaliptüs ağacıydı. Sanki artık Karadeniz’de değilmişiz gibi hissettim. Sarp Sınır kapısından Melikishvili caddesindeki Hostelimize varmamız 30dk sürdü. Hız sınırları düşük ama zaten yollarda sadece araba olmadığı için 🙂 yavaş gitmek lazım!
Aslında planımız Batum’u pas geçip direk Kolkheti milli parkına gitmekti. Ama sınırdaki kuyruğu görünce karanlığa kalmamak için internetten Batum otel rezervasyonunu yapmıştık. Arabamızı otelin bahçesine park edip hemen dışarı çıktık. Bu arada yağmur dindi ama şimdi de hava yapış yapış sıcak.
Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra Foursquare’de iyi yorumlar almış Cafe Adjara’ya gittik. Çok şık bir mekan, İngilizce menüleri ve az da olsa İngilizce konuşabilen garsonları var. Ama yemek isimleri bize yabancı olduğu için çoğu hiç birşey ifade etmedi tabi. Ozan her zamanki gibi doğru tercihi yapıp adı evrensel olan BBQ et istediği için sıkıntı yaşamadı. Ama ben çorba içmekte kararlıydım! Garson kız da sağ olsun bunda ne var? piki bunda ne var? sorularıma sabırla İngilizcesi yettiğince cevap vermeye çalıştı. Sonuç: ben yoğurtlu çorbayı seçtim. Gelen bknz. aşağıdaki resim 🙂 🙂
O sıcakta buzlu cacık da çok iyi geldi canım 🙂 Ozan’ın patatesleri ve Gürcistan birası ile yemeğimi tamamladım, oh enfes. Bu arada ilk gelen biralar neredeyse oda sıcaklığında olduğu için ben de ikinciler için üstüne bastıra bastıra “ice cold” deyince sonraki biralar şampanya kovasında buz içinde geldi 🙂 🙂
Açıkçası bu kadar Batum bize yetti, otele dönüp bahçede biraz muhabbet ettikten sonra direk yattık.
Sabah bahçede kahvaltı yaparken diğer misafirler de uyanıp dışarı çıkmaya başladı. Kahvaltıda meyve yiyen kızlar tamam da şarap içen Rus çift beni benden aldı 🙂 Gerçi hepsi çok güler yüzlü, tatlı tiplerdi ama Rusçamız “Dobre utra” dan ileri gitmediği için öyle gelmiş de olabilir tabi:)
Bu arada Batum Botanik Bahçesine de gittik ama dönüşte. Neden? Çünkü Batum’dan Poti’ye giderken sapağı kaçırdık ve geri dönmeye üşendik!! 🙂 🙂